Kurt Çocukların Öğrettikleri

Bir süre önce Rusya’da ormanda bir çocuk bulundu. Konuşamadığı, kurt gibi sesler çıkardığı gözlendi. Kurda benziyor, çevresine saldırıyordu. Tırnakları uzayıp kıvrım yapmış, kurdun pençesine benzer bir hal almıştı.

Bu bulgu, geçmişteki tek olay değildir. Tarihte buna benzer olgulara rastlanmıştı. Bu çocukların, istenmedikleri için doğduktan hemen sonra ormana bırakıldıkları, vahşi ortamda insanlarla teması olmadan yaşadıkları belirlenmişti. Doğada beslenerek büyümüşler, ormandaki hayvanlardan özellikle kurtlardan yardım almışlardı. Böyle bir ortamda hayatta kalmak o denli kolay değildir. Bu çocuklar yaşamayı başarabilmişler, ama bunun bedeli çok ağır olmuştu: İnsanlıklarını kaybetmiş yaratıklar olup çıkmışlardı.

Kurt çocuklar deneyiminden ne sonuçlar çıkarabiliriz? Bu olgular çok farklı yönlerden incelenebilir. Benim burada vurgulamak istediğim, insanların düşünce, duygulanım ve yaşam biçimlerinin oluşumunda içine doğdukları ortamın belirleyici olduğu gerçeğidir. Kurt çocuk, kişiliğimizin oluşumunda, yaşadığımız grup ve en yakın çevremizin ne denli önemli olduğunun uç örneğidir. Çarpıcı sonuçları nedeniyle kolay anlaşılan ve ikna edici bir gözlemdir. Aslında hepimiz içine doğduğumuz toplumun, grubun ve ailenin ürünü değil miyiz? Örneğin bizi bir Amerikalı’dan, bir Japon’dan ya da bir Kübalı’dan ayıran en önemli faktör oralı bir anne babadan doğmayıp oralarda yetişip büyümemiş olmamız değil midir? İnsan sözcüğünün köken aldığı kavramlardan biri olduğu kabul edilen ‘ünsiyet’ alışkanlık anlamına gelmektedir. İnsan ruhunun çok potansiyelli yapısının, uyaranların etkisiyle biçimlenip alışkanlıklar oluşturması insanı en iyi tanımlayan özelliklerden biri olsa gerek.

Beynimizi bir bilgisayarın ‘hard’ diskine benzetecek olursak, bu yapının insan türünün genetik özellikleri ve kapasitesi ölçüsünde belirlendiğini söyleyebiliriz. Sınırları bellidir. ‘Hard’ diskin ürettikleri, içindeki yazılımların ne olduğuna bağlıdır. Bu yazılımı sağlayan da kişinin en yakınında onu en çok etkileyen uyaranlardır. Yani anne babadır, ailedir, okuldur. Peki onları ne belirlemiştir? İçinde yaşadıkları zaman dilimindeki toplumsal yaşam biçimi, ulusal yapı ve dünya uygarlığının içinde bulunduğu durum.

Japonya’da uygulanan uzun süreli bir programda çocuklar küçük yaştan itibaren klasik müzik eğitimine alınmışlar. Bazı çocuklar virtüöz olma noktasına kadar gelmişler ama çocukların hemen hepsi küçük yaşta çok başarılı birer müzisyen olmuşlar. Yani sonuçta insanı kurt çocuk da yapabilirsiniz, çocuk yaşta müzisyen de.

Kişiler arasındaki genetik farklılıkları yadsıyor değilim. Örneğin kimi resimde yeteneklidir, kimi matematikte. Kimi iyi hatiptir, kimisi daha iyi bir dinleyici olabilir. Farklılıklar bize çok yaşamsal ve belirleyici görünebilir. Ancak bunlar büyük resmin yanında, insan türünü tanımlayan ve ayıran özellikler yanında tâli unsurlardır. İdeal bir sistem ve özgür bir ortamda sabırla çalışarak her çocuğa ulaşılabilecek doğru bir eğitim ve yaklaşım biçimi olabileceğini düşünüyorum.
Sağlıklı bireylerin yetişmesi karmaşık ve çok faktörlü bir süreç olmakla birlikte, ruhsal yönden mutsuz nesillerin oluşumunda insan odaklı olmayan günümüz kapitalist dünya düzeninin büyük rolü olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik ekonomik ilişkilerin globalleşmesi, iletişim ve ulaşım olanaklarının artması, benzer propaganda ve uyaranlara maruz kalma, ülkeler arasında düşünce ve jargonları aynı olan bu türden insanların sayısını daha da artırmıştır. Kapitalist sistem, kazanç ve tüketimi irrasyonel bir biçimde yaşamın merkezine yerleştirdiğinden aşırı tüketim özlemleri olan, rekabetçi, haris insanlar ortaya çıkmıştır. Kapitalist ilişkilerdeki insan doğasına aykırı yönler, kişilerin kendilerine yabancılaşmasına neden olarak belki kurt adamlar yaratmamış ama sağlıksız bireylerin oluşumuna yol açmıştır.

Tüm veriler insanımızın biçimlenişi için daha iyi bir fiziksel ve doğal ortam ile sağlıklı ekonomi ve toplum yaşamının ne denli gerekli olduğunu göstermektedir. Bu, yalnızca ülkemizin üstesinden gelebileceği bir sorun da değildir. Küçülen dünyada tüm siyasal grupların, sivil toplum örgütlerinin, bilim adamlarının, düşünen beyinlerin kafa yorması gereken global bir sorundur.
Kişisel gelişim programları, yaşam koçluğu, duygusal zekanın geliştirilmesi gibi insanı mutlu etmek için sunulan girişimler, toplumsal dönüşümün gerekliliğini göz ardı ederek çarpık sistemin sürüp gitmesine katkıda bulunan bireye dönük palyatif yaklaşımlardır. Hatta daha ileri giderek şunu bile söyleyebiliriz: Günümüz kapitalist ilişkiler yumağı içinde kendine yabancılaşarak hastalanmış insanlara uygulanan psikiyatrik tedavilerin en azından bazıları, toplumsal ortamın yaralarına dokunmadığı için geçici semptomatik iyileştirmeler olmanın ötesine geçemez.

1214 Tüm Zamanlar 1 Bugün

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir