Yaş altmışı bulunca bir şeylerin değiştiğini hissettin kendinde. Her yaş bir önceki yıldan az çok farklı olsa da bu yaşa geldiğinde sendeki değişimin çok daha belirgin olduğunun ayırdına vardın. Hem vücutça hem de ruhen eskisi gibi olmadığını anladın. Hatta bu değişimi ellili yaşlardan itibaren yaşamaya başlamıştın. Her ne kadar tıp otoriteleri altmış yaşı, yaşlı kabul etmese de sen yıllarla gelen farklılığı herkesten iyi görüyorsun. İşte o zaman yaşadıkların bir bir geçiyor gözünün önünden.
Çocukluğunu daha dün yaşamış gibisin. Asker bir babayla ev kadını bir annenin üç çocuğundan biri olarak Anadolu’da bir kasabadan diğerine, bir şehirden öbürüne sürüklenirken gittiğin yerlerde arkadaşlar, dostlar edinsen de hep bir şeylerin eksik kaldığını, kendini tam verememenin yalnızlığını hissediyorsun. Bunda farklı yetişmelerin etkisi kadar içsel olarak getirdiklerinin rolünü de düşünüyorsun. Bu nedenle herhangi bir yere aidiyet duygusu oluşturamadığını, bunun seni yalnızlaştırırken güruha kapılıp gitmeni önlediğini, nesnel ve yaratıcı yönünü ayakta tuttuğunu fark ediyorsun.
Daha ortaokuldayken iyi bir eğitim alma pahasına ailenden ayrılışını, sömestir ve yaz tatillerinin gelmesini iple çekişini yeniden yaşıyorsun. Eğitimse eğitim, iyi bir eğitim almış, hakkını da vermişsindir. Ama babana şunu da söylediğini iyi anımsıyorsun: “Yaşam yalnızca başarı değildir. Bizim de Romanlardan öğrenecek çok şeyimiz var. Sevinç duyarak yaşamak, şarkı söylemek, dans edebilmek de gerekli.”
Bir tek mesleğin, bu ne olursa olsun, ister hekimlik, ister mühendislik olsun seni tatmin edemeyeceğini daha gençlik yıllarında anlamıştın. Mesleğin için yurt dışına giderken temel motivasyonunun işinden daha çok, Anadolu’da dolaşırken eksik kalmış yabancı dilini, bu dilin konuşulduğu yerlerde insanlar arasına karışarak geliştirmek olduğunu anımsıyorsun.
Okulda başarılı olsan da bunun yaşamın yalnızca küçük bir yönü olduğunu erken kavradın. O yüzden gençlik yıllarından beri yazıyorsun, şimdi bile şarkı söylemeye çalışıyorsun.
Tüm bunlar ne için? Çocukluğundan beri içine işlenen iyi, yararlı insan olabilme, kendince tarif ettiğin düzgün yaşama şiarından olsa gerek.
Bir de birikimlerini paylaşmak istiyorsun. Çünkü sen ne düşünürsen, ne verirsen osun. Hoş bir seda bırakmanın gençliğinden beri amacın olduğunun ayırdına varmıştın. Bunu yaparken yazdıklarının da yaşamınla çelişik olmamasına dikkat ediyor, böyle yapmayan yazarları gördüğünde hayal kırıklığına uğruyordun. Ama bu tür insanların o denli çok olduğunu gördün ki o yazarların davranışlarını görmezden gelip yalnızca yazdıklarına bakıyorsun artık. Yaşamla derdi olan yazarın hatalar yapabileceğini kabullendin çünkü. Yaşamıyla derdi olmayan insanın yazmayacağını biliyorsun. Yazıda içten olabilmişse o sana yetiyor. İşte altmış yaşına geldiğinde böyle düşünmeye başlıyorsun.
Deneyimlerinin getirdiği yer yıllar içinde seni diğer insanlardan ayırmış, arayı iyice açmış, açmakla kalmayıp onlardan nefret eder noktalara getirmişse kendi yalnızlığında öfke içinde kaybolursun; ama sen bu yolu seçmiyorsun. Eskiden seni öfkelendiren bir olayı şimdi daha nesnel değerlendirebiliyor, olguları tüm yönleriyle irdeliyorsun. Tepkilerindeki yavaşlığın bir nedeninin bu etraflı bakma alışkanlığı olduğunu görüyorsun. Bunu altmış yaşında ediniyorsun.
Geçmişine şöyle bir baktığında duygularının, düşüncelerinin nasıl değiştiğini gözlemleyip şu anda hissettiklerinin de bir gün değişebileceğini duyumsayarak daha hoşgörülü olabiliyorsun. Bunu gençlikte fark edebilmen mümkün değil. Etraflı düşünme alışkanlığın diğer insanların duygularını daha iyi anlamanı sağlıyor. Bu da empati duygunu güçlendiriyor. Yaşlılıkta bilgeliğin geliştiğini söyleyenler zamanla kazanılan hoşgörüyü, empatiyi vurguluyorlar olsa gerek diye düşünüyorsun.
Yıllar önce bir düşünürden şunları okumuştun: “Filozofların geliştirdikleri düşünce akımları, felsefi görüşleri, bedenlerindeki rahatsızlıklardan bile etkilenir.” O zamanlar böylesine ciddi konuların öznel duygularla açıklanmasını hayretler içinde karşılamış, adeta isyan etmiştin. Ama şimdi bu ifadeyi yaşayarak hissediyorsun. Felsefe gibi bir alanda bile bedensel uyaranlar görüşleri bu denli kolay etkileyebiliyorsa sendeki düşüncelerin yıllar içindeki gelişiminin ne denli normal bir olgu olduğunu şimdi daha iyi anlıyorsun.
Her türlü makamdan, sana ayak bağı olabilecek yaşamdaki farklı iktidar arzularından kurtulmuş olarak kendini daha özgür hissediyorsun. Öyleyse tüm bu yapıp etmelerinin bir amacı, bir sonucu olması gerekir diye düşünüyorsun. O da aklından geçip gidenleri, duygularını, deneyimlerini anlatma isteği olsa gerek. Onun için yazıyorsun; hep yazmak istiyorsun.
2025 Herkese Bilim Teknoloji