Deli, Özgür, Yaratıcı

Bir arkadaşım var. Samimi ve içten… Düşündüklerini eğip bükmeden dile getiren, içine biraz da hınzırca espri katarak konuşan biri. Hissettiklerini kurallara pek de uymadan sıra dışı bir söylemle anlatır.

Hepimiz bu tip insanlarla karşılaşmışızdır. Üslupları ilk bakışta garip ve yadırgatıcı gelse de içerdiği mizah, samimiyet ve doğallıkla zaman içinde kendilerini kabul ettiren, kabul ettirmese bile hep ilgi çeken kişiliklerdir bu insanlar. Çoğunlukla aykırı tiplerdir. Bazen delidolu addedilirler ama düz, doğru insanlar olduklarında hemen hemen hemfikir olunur.

Dostum kanser olduğunda bile normal hastaların alışılmış davranışları dışında tepkiler verdi, çoğunlukla hastalığıyla dalga geçti. Kanserini kendi dışında düşman bir insan gibi hayal ediyordu; onu bir kafese hapsettiğini söylemişti. Bu düşmana karşı tüm önlemleri aldığını “Kanser isterse tüm silah ve askerleriyle hücum etsin. Geleceği varsa göreceği de var” diyordu.
Bir keresinde yarı şaka “ben deliyim” demişti. Ben de “bu dünyada o kadar çok akıllı var ki arada senin gibi delilere de ihtiyaç var,” demiştim. Durumu kurtarmak için değil tüm kalbimle inanarak söylemiştim bunu.

Evet bu dünyada delilere de ihtiyaç var. Öyle olmasaydı ta 16. yüzyılda yazılmış bir yapıt, “Deliliğe Övgü” bugüne ulaşabilir miydi? Bu kitabında bilge yazar Erasmus bakın ne diyor: İnsanoğlunun tüm zincirlerinden kurtulmasını ve salt özgürlüğe ulaşmasını sağlayan delilik değil midir?

Biraz da deliliğin sağladığı özgürlüğe ihtiyacımızdan dolayı deli dostlarımız ilgimizi çekiyor. Özgürlükçü düşünceleri toplumsal bilinçaltımızı kurcalayarak bizleri bir yanıyla tedirgin ediyor ama hesapsız tavırları, bir sürü kurala nanik yapmaları da hoşumuza gidiyor. Kimi zaman kızsak da genellikle söylediklerinde şaşırtıcı, yaratıcı ve bir o kadar da eğlendirici yönler buluyoruz. Konuşsunlar diye hafiften provoke bile ediyor, anlattıklarını bazen hafif bir tebessüm kimi zaman da kahkahayla izliyoruz.

Oysa akıllı diye bildiğimiz insanlar ne yapıyor? Kendileri gibi akıllı diğer insanların koydukları kurallara güzel güzel uyuyorlar, hem de hiç sorgulamadan ama bir o kadar da sıkıcılar. Üstelik doğru olduğunu düşündükleri bilgi ve inançlarından hiç ödün vermiyorlar. Bilimin doğru kabul ettikleri bile zaman içinde yanlışlanabilirken bu kişiler kendilerinden çok eminler. Kof bir kendini beğenmişliğin peşinden boş biçimsel bir ciddiyetle gidiyorlar. Büyük işler yapıyorlarmışcasına.

Protokol törenleri, monolog tarzı nutuklar, görev diye isteksizce yapılan rutin işler hep biz akıllı insanların düzenlemeleri değil mi? İsterseniz çok fazlasını sayabilirsiniz. Bir yandan tekdüze tavırlar, kalıplaşmış robotik hareketler, diğer yandan kavgalar, cinayetler, savaşlar da yine akıllı insanların işi.

Oysa her türlü olumlu gelişme, keşif ve buluş, özgür düşünce sayesinde yaratıcılığını gerçekleştirebilmiş insanlar aracılığıyla olmuştur. Bu insanlar gerektiğinde kurallara karşı çıkabilmiş, aykırı fikirler öne sürmüş, sıra dışı olabilmişler, sonuçta yeniliklerin yolunu açmışlardır.

Arkadaşım gibi delilerin mutlaka bir icat ya da keşif yapması gerekmiyor, ama buluşları gerçekleştiren her insanın biraz deli olduğunu kabul etmek gerekir. Bizim çevremizdeki deliler ise en azından hayatımıza renk katan, sıradanlığı bozan, zihinlerimizde ışıklar çakmasını sağlayan kişiler. Böyle oldukları için de kendi ölçüsünde yaratıcı ve keşfeden insanlar oldukları hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ben oyumu akıllı ama sıkıcı insanlar yerine deli arkadaşımdan yana kullanıyorum.

1264 Tüm Zamanlar 2 Bugün

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir