Kanımızda üç türlü hücre bulunur: 1-Alyuvarlar, 2-Akyuvarlar, 3-Trombositler (ya da plateletdenilen hücreler). Bu hücreler kemik iliğinde yapılarak dolaşıma verilirler. Akyuvarlar bağışıklık sistemiyle ilgili elemanlardır. Trombositler kanın pıhtılaşmasını sağlar. Bir yerimiz kesildiğinde kanamayı ilk durduran yapılar bunlardır. Alyuvarlar ise kılcal damarlar aracılığıyla vücudun en ücra köşelerine kadar oksijen taşıyan hücrelerdir.Bunu, içindeki hemoglobin denen ve kana kırmızı rengini veren madde aracılığıyla yapar.
Kansızlık denince işte bu hemoglobin denen madde miktarındaki azalma anlaşılmalıdır. Kansızlık tek bir hastalık değildir. Çok farklı hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan ortak bir bulgudur. Bu durum oluşunca vücudun oksijen ihtiyacının karşılanmasında sorunlar ortaya çıkar. Halsizlik ve bitkinlik olur, solukluk görülür. Vücut, eksikliği giderebilmek için dokulara daha fazla kan göndermeye çalışır. Bu yüzden kalp daha çok kan pompalamak zorunda kalır, taşikardi (kalp atım sayısının artması) ve çarpıntı olur.
İnsanlarda en sık görülen kansızlık türü, demir eksikliği kansızlığıdır. Genellikle kadınlarda görülür. Bunun en önemli nedeni de aşırı menstruasyonla oluşan kan ve bunun sonucundaki demir kaybıdır. Gebelikte ve büyüme çağındaki çocuklarda da ihtiyacın artmasına bağlı olarak demir eksikliği görülebilir. Erkeklerde demir eksikliği en çok mide barsak sistemindeki gizli kanamalardan dolayı oluşur. Farkında olmadan ortaya çıkan bu kanamalar; gastrit, ülser, polip ve hemoroid gibi hastalıklara bağlı olabilir. Ancak en ciddi hastalık, kalın barsak kanseridir. Bu nedenle yetişkin bir erkekte demir eksikliği var ise mutlaka kalın barsak kanseri yönünden incelenmelidir.
Demir eksikliğinde serum demiri azalır, demir bağlama kapasitesi artar ve kemik iliği depolarının göstergesi olan serum ferritin düzeyi azalır.
Tedavide ağızdan demir hapları verilir. Demir hapları aç karnına ya da etle alınmalıdır. C vitamini emilimi artırır. Bu nedenle demirle birlikte portakal suyu içilmesi, C vitamini tabletleri alınması kansızlığın daha çabuk düzelmesineimkan verir. Özellikle süt ve çay gibi içecekler demir emilimini bozduğundan bu tür gıdalar alındıktan en az iki saat sonra demir hapı yutulmalı ve hap alındıktan sonra demirin emilimine izin vermek amacıyla en az bir saat et ve portakal suyu dışında bir başka gıda tüketilmemelidir. Bazen demir tedavisine rağmen kansızlık düzelmeyebilir. Bunun başlıca iki nedeni olabilir: Birincisi, kan kaybı devam ettiği için verilen demir yeterli olmuyordur. İkinci neden, verilen demirin sindirim sistemindeki emilimi bozuktur. Emilim bozukluğu saptanırsa demir tedavisi damar yoluyla yapılmalıdır.
Demir eksikliği yoksa gereksiz yere demir vererek oyalanılmamalıdır. Bu durumda kansızlık yapan diğer hastalıklar araştırılmalıdır.
Sıkça görülen bir başka kansızlık nedeni Akdeniz anemisi yani talasemidir. Ülkemizde ve Kıbrıs’ta beta talasemi taşıyıcılığı nadir olmayarak görülmektedir. Ayrıntılı bir inceleme, demir eksikliğiyle Akdeniz anemisi taşıyıcılığının birbirinden kolaylıkla ayırt edilmesini sağlar. Akdeniz anemisi taşıyıcılığı doğumsal bir hastalık olduğundan önceki yıllara ait kan düzeyleri var ise bunlar tekrar gözden geçirilmelidir. Yıllar önceye ait düşük hemoglobin düzeyleri Akdeniz anemisi taşıyıcılığından kuşku duyulmasına neden olur. Tabii burada yıllar boyunca tekrarlayan demir eksikliği anemisi olan ve tam tedavi edilmemiş hastaları da göz ardı etmemek gerekir. Bir diğer önemli nokta kalıtsal bir hastalık olduğundan Akdeniz anemisi taşıyıcılarının anne, baba ya da yakınlarında da aynı durumun söz konusu olmasıdır. Bu kişiler de araştırılmalıdır. Demir eksikliği ile Akdeniz anemisi taşıyıcılığını birbirinden kesin ayırmak için başvurduğumuz bazı testler vardır: Demir eksikliğinde kemik iliğinde depolanan demir çok azaldığından bunun kandaki göstergesi olan “ferritin” düzeyi normal sınırların altındadır. Oysaki Akdeniz anemisinde kemik iliği demir depoları azalmamıştır ve ferritin düzeyleri normal sınırlardadır. Bu nedenle bu hastalara istediğiniz kadar demir verin kansızlığı düzeltemezsiniz. Akdeniz anemisinin kesin tanısı için “hemoglobin elektroforezi” denen bir yönteme başvurmak gerekir. Bu testlerin her ikisi de hastadan basitçe bir kan alarak yapılabilir. Akdeniz anemisi taşıyıcılarında genellikle hafif bir kansızlık vardır ve bu tolere edilebilir. Kansızlığın tolere edilemediği durumlarda kan transfüzyonu yapılmalıdır. Bu kişilerde alyuvarlar çabuk yıkıldığı için kemik iliği daha çok çalışmak zorunda kalır. Bu da bir B vitamini olan folikasiteihtiyacı artırır. Akdeniz anemisi taşıyıcıları her ne kadar kendileri için belli bir risk oluşmadan yaşamlarını sürdürebilirlerse de çocuk sahibi olmak istediklerinde eşlerinin de bu yönden araştırılması gerekir. Eşte de Akdeniz anemisi taşıyıcılığı varsa doğacak çocuğun normal ya da taşıyıcı olmasının yanı sıra gerçek talasemili olma riski de vardır.
Romatizmal hastalıklar, bağ dokusu bozuklukları, brusella ve tüberküloz gibi iltihapla seyreden bazı kronik hastalıklarda da bazen demir eksikliğiyle karışabilen kansızlık görülebilir. Bu kişilerde serum demiri azalmıştır ama ferritin çok yüksektir.Demir vermekle kansızlık düzelmez. Kansızlığın tedavisi altta yatan hastalığın tedavisiyle mümkün olur.
Kansızlığın sıkça görüldüğü bir başka hastalık B 12 vitaminin eksikliğidir. Bu vitamin insan vücudunda başta kemik iliği hücreleri olmak üzere, bölünen hücrelerin DNA sentezi için gerekli bir maddedir. Vücutta sentezlenmez, yiyeceklerle dışarıdan alınır. Sindirim sistemine gelen B 12 vitamini doğrudan emilemez. İnce barsaktan emilebilmesi için mideden salgılanan ve intrensek faktör olarak bilinen bir maddeyle birleşmesi gerekir. B 12 vitamin eksikliğinin en sık görüldüğü durum, bu intrensek faktör eksikliğidir. Atrofik gastriti olan kişilerde bu maddeye ya da bunun salgılandığı hücrelere karşı antikorlar oluşur. Sonuçta intrensek faktör B 12 vitaminiyle birleşemez ve emilim gerçekleşmez. Bu durumda hücrelerin DNA yapımında bozukluk oluşur. Özellikle kemik iliğinde bulunan kan hücreleri erken yıkıma uğrar ve kansızlık ortaya çıkar.
B 12 eksikliği bulunan kişilerde mutlaka gastroskopi yapılmalı ve midede atrofik gastrit olup olmadığı araştırılmalıdır. Bunun yanı sıra kanda, mide hücrelerine ve intrensek faktöre karşı antikor olup olmadığı tespit edilmelidir.
Midede atrofik gastrit olmadan B 12 eksikliğinin görüldüğü bir durum vejetaryenliktir. Bunun nedeni B 12 vitaminin hayvansal gıdalarda bulunmasıdır. Bu yüzden vejetaryenlerin kansızlığa karşı koruyucu olarak B 12 vitamin tabletlerinden alması gerekir.
B 12 eksikliğinin görüldüğü bir başka patoloji, ince barsak hastalıklarıdır. Atrofik gastrit ya da vejetaryen olmayan B 12 vitamini eksik kişilerin bu açıdan incelenmesi uygun olur.
B 12 vitamin eksikliği tedavisi mümkün bir hastalıktır. Bunun için dışarıdan kas yoluyla B 12 vitamini verilir. B 12 iğneleri eksikliğin tespit edildiği ilk günler her gün yapılır. Daha sonra haftada bir uygulanır. Birkaç uygulama sonrası ayda bir olmak üzere ömür boyu B 12 vitamini verilmesi gerekir. Atrofik gastriti olan kişilerde sindirim sistemi kanserleri biraz daha sık görüldüğünden belli aralarla gastroskopi ve kolonoskopi yapılmalıdır.
Folik asit denilen bir başka B vitamininin eksikliği de B 12 eksikliğine benzer bir kansızlık yapar. Bu vitamini gıdalarla yeteri kadar almayan ya da ihiyacın arttığı durumlarda ortaya çıkabilir. Tedavide folik asit hapları ağız yoluyla dışarıdan verilir.
Alyuvarların hızla yıkıldığı birçok hastalıkta da kansızlık görülebilir. Bunlar talasemideki gibi doğuştan olabilir ya da sonradan ortaya çıkabilir. Sonradan ortaya çıkan bu tip kansızlıklar genellikle vücudun kendi alyuvarlarına karşı yaptığı antikorlar sonucu oluşur. Bu, tıpta ‘otoimmünhemolitik anemi’ olarak bilinen sorundur. Bu durumda vücutta oluşan antikorlar –ki bunlar protein yapısındadır- alyuvarlarla birleşerek bunların yıkılmasına neden olur. Hastada herhangi bir kanama olmadığı, demir ve vitamin eksikliği bulunmadığı halde kansızlık ortaya çıkar.
Bir kişide alyuvarların vücutta yıkıldığının en önemli belirtisi alyuvar içindeki maddelerin dışarı çıkması yani bilirubin düzeylerinin artmasıdır. Yıkımı telafi etmek için de kemik iliği hızla çalışmaya başlar ve kana genç hücreler verilir. Bu klinik tablonun olduğu durumlarda hemolitik anemiden şüphelenilmelidir. Alyuvar yıkımının antikorlara bağlı olup olmadığı ‘Coombs’ testi dediğimiz bir yöntemle saptanabilir. Bu test pozitif ise yıkım immümolojik nedenlerle yani antikorlara bağlı olarak oluşuyor demektir.
Antikorlar çok çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilmektedirler. Sistemik lupus gibi bağ dokusu hastalıkları, enfeksiyonlar, lenfoma, kronik lenfositik lösemi gibi lenf dokusundan kaynaklanan hastalıklar, yumurtalık kistleri, bazı kanserler ve ilaçlar vücutta antikor oluşumuna neden olarak kansızlığa yol açabilirler. Tüm araştırmalara rağmen hiçbir etkenin bulunamadığı durumlar oldukça sık olarak görülmektedir.
Bu hastalığın tekrarlayıp tekrarlamayacağı, ne tür bir seyir izleyeceği altta yatan nedenlere bağlıdır. Hastalığın etkeni olarak ilaçtan şüpheleniliyorsa ilaç mutlaka kesilmelidir. Enfeksiyon varsa bu tedavi edilmelidir. Lenfoma, lösemi ya da kansere bağlı yıkım varsa bu hastalıklarla mücadele edilmelidir. Bu arada yıkımı kısa sürede durdurmak için kortizon türü ilaçlar kullanılır. Bu ilaç antikorların ortadan kaldırılmasını sağlar. Bununla başarılı sonuçlar alınmaktadır. Kanın çok hızlı düştüğü durumlarda acil olarak kan transfüzyonu yapılması gerekebilir. Burada şöyle bir ikilem vardır: Verdiğiniz alyuvarlar da antikorlar tarafından yıkılabilir ve istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle karşılıklı etkileşimi önlemek için alyuvarlar kullanılmadan önce kan bankasında yıkanmalı ve kontrollü olarak verilmelidir.
Kansızlıkla birlikte diğer kan elemanlarının azalması çok farklı durumlarda ortaya çıkabilir. Yaşlı kişilerde en sık görülen durumlardan biri tıpta miyelodisplastiksendrom (MDS) olarak bilinen bir kemik iliği hastalığıdır. Bu, zamanla lösemiye dönüşebilecek bir hastalıktır.
Löseminin bizatihi kendisi de tüm kan elemanlarının azalmasıyla ortaya çıkabilir. Her ne kadar akut lösemilerde akyuvarlarda artış görülerse de bazen başlangıç aşamasında kemik iliğinden kana yeteri kadar hücre geçememesi nedeniyle kan elemanlarında azalma olabilir.
Miyelofibroz denilen kemik iliği hastalığında ilikte bağ dokusu artışı olur. Bu da her üç hücre grubunda azalmaya yol açabilir.
Aplastik anemi dediğimiz kemik iliğinin hücre yapamadığı durumlarda da tüm kemik iliği elemanlarında azalma olur.
Tüm bu durumlar kemik iliğinden orijin alan hastalıklardır. Tıpta malin olarak bilinen süreçlerdir. Yani kötü huylu, tedavisi zor hastalıklardır. Hatta bazen tam tedavisi mümkün değildir.
Kemik iliğine yayılmış diğer organ kanserleri, lenfomalar, enfeksiyonlar, bağ dokusu hastalıkları da kan elemanlarının azalmasına neden olabilirler.
Yukarıda sözü edilen B 12 vitamin eksikliği de nadir olmayarak böyle bir kan tablosuna yol açabilir. Yani yalnızca kansızlığa değil, akyuvar ve trombositlerin de azalmasına neden olur. B 12 eksikliği tüm kan hücrelerinin azaldığı durumlarda, özellikle yaşlılarda mutlaka araştırılması gereken bir hastalıktır.
Tüm bu durumlar kan hücrelerinin yapımıyla ilgili bozukluklardır. Bir de tüm kan hücrelerinin hızlı yıkıldığı durumlar vardır ki bunun önemli nedenlerinden biri dalak büyüklüğüdür. Dalak büyüklüğü çok çeşitli hastalıklarda görülebilir. Mutlaka kan hastalığı olması gerekmez. Karaciğer hastalıklarındanenfeksiyonlara değin bir dizi durum buna yol açabilir.
Görüldüğü gibi kansızlığı uzun süreden beri devam eden bir kişinin ayrıntılı olarak incelenmesi ve altta yatan hastalığa göre tedavisinin yapılması şarttır.