Bulgular inançlarla çelişirse

1979 Nobel Fizik Ödülü’nü Pakistan’lı fizikçi Abdüsselam aldı. Bu, Müslüman bir bilim adamına fen alanında verilen ilk Nobel ödülü idi. Abdüsselam başarısının arkasında güçlü Müslüman inancı olduğunu söylemişti. Hatta Nobel ödül töreninde yaptığı konuşmada Kur’an’da ki Mülk Suresi’nden ayetler bile okudu: “Birbirinin tıpkısı olan yedi kat göğü yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratışında bir uygunsuzluk göremezsin. İşte gözünü göğe çevir bak! Bir çatlak görebilir misin? Sonra gözünü bir daha, bir daha çevir. Gözün, aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp âciz ve bitkin halde sana dönecektir”.

Buradan yola çıkan İslamcı yazarlar din ile bilimin çelişmek şöyle dursun birbirini destekleyen iki alan olduğunu dillendirmişlerdir. Bu iddialarını güçlendirmek için 9. ve 13 yüzyıllar arasında ortaya çıkan İslamcı birçok bilim adamının bilimdeki keşif ve başarılarını gündeme taşıdılar. Gerçekten de özellikle Abbasi döneminde İslam coğrafyasından çıkan bilim adamları cebirden felsefeye astronomiden biyolojiye bilim ve düşünce dünyasına çok önemli katkılarda bulunmuşlardı.

İslamcı bilim adamlarının bilimsel buluş ve başarıları, din ile bilimin çelişmediğini gösterir mi? Fizikçi Abdüsselam başarısının arkasındaki motivasyonun din olduğunu söylerken ne kadar gerçekçiydi?

Abdüsselam’a Nobel ödülünü getiren çalışmaları arasında Büyük Birleşme kuramı, süpersimetri ve en önemlisi elektrozayıf kuvvet teorisi vardı. Bunlarda inançla ilgili bir uyuşmazlık görünmüyordu.

Hatta daha ileri gidelim. Örneğin fizikte evrendeki kara delikler ve kara enerjiyle ilgili buluşlar ya da mikro evrendeki atom altı parçacıkların keşfi sizin dini inancınızla çelişecek bilgiler üretmiyorsa, bir inancınızın olması bu alanlarda çalışmanıza engel oluşturmaz. Çünkü dinin bu konularla ilgili direkt bir söylemi yoktur. Hatta Abdüsselam’ın yaptığı gibi dinin birçok âyetine bilimsel keşifleri olumladığı ya da önceden haber verdiği anlamında yorum bile getirebilirsiniz; bu da size çalışmalarınızda önemli bir motivasyon sağlar.

Din ile bilim arasında varoluşsal çelişkiyi görmez ve bilimselliği daha çok teknik anlamda gelişme olarak değerlendirirseniz aralarında uzlaşmazlık olmadığını düşünebilirsiniz. Ancak dinsel yazımların olduğu alanlara girerseniz olguları yorumlarken hep bu dinsel arka planı gözetir ve çalışmalarınızı buna göre yönlendirirsiniz. Yani bir anlamda özgürce çalışamazsınız. Eski çağlarda yaşananları düşünün. Bir zamanlar evrenin merkezinin dünya olduğuna inanılırdı. Kopernik’ten sonra Galileo bu inancın kökten değişmesine katkıda bulundu. Dünyanın güneşin çevresinde döndüğünü açıklamasıyla Ortaçağ’daki büyük bir dogma yıkıldı. Kilise’nin otoritesi sarsıldı. Galileo’ya yapmadıklarını bırakmadılar. Onun, buluşunu yadsıyarak yaşamını kurtardığı söylenir. Ancak gerçekler yadsımayla değişmiyor. Bugün kimse dünyanın güneşin çevresinde döndüğünü tartışmıyor ama bilimsel keşifler inanç ile bilim arasında yeni uyuşmazlıklara neden olmaya devam ediyor. Örneğin evrim konusunda dinsel söylem ile bilimsel literatür arasında belirgin bir çelişki var. Siz bir biyolog iseniz dinin bu konudaki söylemlerini bırakmak zorundasınızdır yoksa özgür olamazsınız ve evrime ait bulguları dinsel inancınızla bağdaştıracak zorlama yorumlara gidersiniz.

Evrimle ilgili bilimsel buluşların artması, artık bunların yadsınamayacak noktaya gelmesi birçok dini otoriteyi tedirgin etmektedir. Bir zamanlar dünyanın güneşin çevresinde döndüğüne karşı çıkan Kilise bugün evrim teorisini doğrudan reddetmek yerine Tanrı’nın, varoluşu evrim aracılığıyla ortaya koyduğuna dair imada bulunmaktadır. Deneyimlerimizden biliriz. Birbiriyle uyumlu gibi görünen birçok olgu aslında uzlaşmazlık içindedir. Bu, biraz da olaylara hangi pencereden baktığımızla ilgilidir. Dinin ve inançların aksini söylemediğiniz zaman sorun yoktur ama inanç alanında istenmeyen bir mecraya girerseniz işte o zaman sorunlar başlar.

Din ile bilim arasında çelişki olmadığını söyleyenler kanımca bir noktayı atlıyorlar ya da görmezden geliyorlar: Din inançlar üzerine kurulur, dinde şüpheye yer yoktur; oysaki bilim, şüphe ve keşfetmeye dayanır, meraktan güç alır. İnanç ile şüphe birbirine zıt iki zihinsel faaliyettir.Dinvebilimdebufaaliyetlerinfarklı yönlerdekurumsallaşmış ürünleridir. Bilim inançla çelişmeyecek alanlarda gezinebildiği gibi inancımızın bulunduğu alanlara da yönelebilir. O nedenle dinin bilimle çelişmediğini söyleyenler şunu mu demek istiyorlar? İnançlarımızla uzlaşan yeni bilgilere evet ama bu inançları sarsacak bulgu ve yorumlara hayır. Üstelik bir de bunları inancımız doğrultusunda rasyonalize edemiyorsak.

2185 Tüm Zamanlar 1 Bugün

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir