Türkiye’de Ötanazi Var mı?

Yıl 1990. Alzheimer hastası Janet Adkins büyük ıstırap çekiyordu. Yaşamak ağır bir yüktü onun için. Düğmeye basarak koluna enjekte ettiği kimyasalla acılarına son verdi. Ona ölümünde yardımcı olan kişi, doktor Jack Kevorkian idi. Kevorkian, daha sonraki yıllarda özel olarak hazırladığı bir düzenekle yaklaşık 130 kişinin ölümüne yardımcı oldu. Kendisine niye böyle yaptığı sorulduğunda, acı çeken, tıbbi yardım olanağının kalmadığı hastaların ölmelerine yardımcı olmanın doğanın akışına uygun bir davranış olduğunu söyledi. ‘Tıpkı idrar yollarında tıkanıklığı olan hastanın önündeki engelin kaldırılması gibi’ diyordu.
Kevorkian, adam öldürme suçuyla karşılaşmamak için hastaların yaşamına doğrudan son vermedi, hazırladığı düzenekle hastaların düğmeye basarak kendilerini öldürmelerine olanak sağladı. Ancak yine de ötanazi uygulamakla suçlanmaktan kurtulamadı.

Tıpta ötanazi olarak bilinen eylemin sözcük anlamı ‘kolay ölüm’, ‘tatlı ölüm’ demek. İyileşme olanağı olmayan ölümcül hastaların, dayanılmaz ıstıraplarından kurtulmaları için yaşamlarını acı vermeyen bir yöntem kullanarak sona erdirmek olarak biliniyor.

Dinler ölümü kolaylaştıran her türlü eylemi kesin olarak yasaklamıştır. Bu da toplumlarda kültürel olarak ötanazi karşıtı anlayışın oluşumunu kolaylaştırmıştır. Ötanazinin aktif olarak uygulanması eylemin çok belirgin ve kesin olarak ortaya konulması anlamına geliyor. Aktif ötanazi birçok ülkede yasalarla engellenmiştir.

Pasif ötanazi ise hastanın ölümünün birden gerçekleşmeyip sona yavaş yavaş yaklaşmayı sağlayan eylemlerin uygulanması anlamına geliyor. Örneğin bilinci kapalı bir hastanın beslenmesinin durdurulması gibi.

Hasta umutsuzca acı çekiyor bile olsa bir kişinin ölümüne aktif yardımda bulunmak herkesin Dr. Kevorkian gibi rahatlıkla yapabileceği bir iş olmasa gerek. Ancak aktif bir eylemde bulunmadan olayların gerçekleşmesine izin vermek, olguları kendi haline bırakmak ve bunun sonucunda hastanın ölümünün kolaylaşması herhalde insan ruhunun daha kolay kabullenebildiği bir durum. Belki de bu nedenle birçok ülkede pasif ötanaziye daha sıcak bakılmaktadır. Ancak buna karşı çıkanlar da var. Onlara göre kişinin ölümüne yavaş yavaş izin vermek onun daha çok acı çekmesine neden olmak demektir. Bu düşüncede olanlar aktif ötanazinin daha insani olduğunu iddia ederler.

Bu gruplar, yaşamı âdeta işkenceye dönüştüren ıstırabın, ölme hakkının kullanılması için gerekçe oluşturduğunu söylemektedirler. Nitekim bu argümanlardan yola çıkan Hollanda gibi bazı ülkeler aktif ötanaziye izin vermişlerdir.

Türkiye’de ötanazinin her türlüsü yasak. Hasta şiddetle arzu etse de hukuken uygulanması mümkün olmayan bir durum. Ben de inanç ve duygusal olarak ötanaziye karşıyım. Hekimin amacının hep yaşatmak olduğu düşüncesindeyim. Ama bunun ne anlama geldiğini, ne kadar pratik olduğunu da iyi irdelemek gerekir. Yoksa ruhlarımızı rahatlamak için mi böyle konuşuyoruz?

Aktif ötanazi ölüm kararına ortak olmak istemeyen hekimin hem hukuken hem de kültürel ve vicdani olarak kolaylıkla yapamayacağı bir eylem. Ülkemizde olmadığını düşünüyorum. Ancak pasif ötanazi için aynı şeyi söylemek mümkün mü?

Bir kere pasif ötanazi nerede başlayıp nerede bitmektedir? Örneğin ölümcül olmayan hastaya sağlanan destek tedavisi, son dönemini yaşayan hastada da aynı biçimde uygulanmakta mıdır? İster bilinçli, ister farkında olmadan mükemmellikten uzaklaşan her tedavi pasif ötanazinin bir unsuru olarak kabul edilebilir mi? Böyle kabul edilirse ölüme giden süreçte pasif ötanazi değişik boyutlarda yaşanıyor demektir.

Ölümden başka bir sonun olmadığı hastalardaki yol çok engebelidir. Çaresizliğin uçlarında yalnızca ölümün çözüm gibi göründüğü, ama bunun açıkça dillendirilemediği bizimki gibi kapalı toplumlarda, ölüm sürecindeki belirsizliği sağlayan, belirsiz olduğu için de ruhlara daha az yük olan bir eylemdir pasif ötanazi. Daha kolay rasyonalize ettiğimiz ve aynı zamanda da daha çabuk unuttuğumuz eylemlerdir bunlar. Bulanık bir gerçeklik içinde oldukları için travmatik olma ihtimalleri zayıftır. Bir de buna maddi olanaksızlıkları ekleyin. Bu nedenle ülkemizde sıkça uygulanmakta olduğunu düşünüyorum.

Ölümcül hastaları bir yana bırakalım. Peki ama dünyada tedavisi olan, ancak ihmallere bağlı yetersizlikler nedeniyle ölüme terk ettiğimiz hastalar için ne demeli? Örneğin gerekli donanım bulunmadığından kemik iliği nakli yapılamayarak ölen ya da uygun ilaçlara ulaşamadığı için erkenden kaybedilen hastalar, en hafif tabirle pasif ötanaziye uğramış kişiler olarak kabul edilemez mi?

7853 Tüm Zamanlar 4 Bugün

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir