Kadınlar, Çocuklar İçin Şiddetsiz Bir Ülke Düşlüyorum

Bir ülke düşlüyorum, kadınlarımızın geceleri sokaklarında çekinmeden, rahatça dolaşabildiği, çocukların parklarında gönüllerince oynayabildiği…

Bir ülke düşlüyorum, erkeğin kadına karışmadığı, bunu yaparken kös bir ilgisizlik değil, ama saygılı bir içtenliğin, sevginin yaşandığı…

Bir ülke düşlüyorum, kadınlar, çocuklar için şiddetin her türlüsünün sona erdiği…

Bir ülke düşlüyorum, insanların korkusuzca konuşabildikleri, özgürce davranabildikleri…

Politikacıların şiddet ve saldırganlık kokan hitabet ve tavırlarından arınmış, saygıyla birbirlerini dinlediği, olaylara önyargısızca yaklaştığı bir ülke düşlüyorum… Topluma örnek olabilecek kişilikler sergileyebildiği bir ülke… Çünkü araştırmalarla sabit ki toplumda bireyler gördükleri, gözledikleri davranış biçimlerini bilinçli ya da bilinçsizce örnek alıp taklit ediyorlar.

Ülkemizde gün geçmiyor ki bir kadına ya da çocuğa şiddet uygulanmasın, tecavüz edilmesin, insanlar cinsel istismara ve tacize uğramasın. Olayların bu denli artışında önceki şiddet olgularının rolü olduğunu biliyoruz. Kişiler çevrelerinde, medyada bu tür olayları görüyorlar; bu yöndeki uyaranlar bir biçimde algılara ulaşıyor, fırsatını bulduğunda da gün yüzüne çıkıyor. Sonuçta birçok erkek fiziksel olarak daha zayıf olana şiddet uygulamaktan kendisini alamıyor, taciz etmekte beis görmüyor. Sonra pişman olduklarını söyleyenler olsa da bu sıradan bir söz olmanın ötesine geçemiyor, bu tür davranış biçimleri de sürüp gidiyor.

Toplumsal davranış kalıplarının bulaşıcılığı o denli bilinen bir geçek ki bu durum intihar olaylarının artışında bile geçerli. Düşünebiliyor musunuz ölüm bile örnek alınabiliyor. İntiharda, önceki intiharların yaygınlığı etkili oluyor. İntiharlar intiharları takip ediyor. Nitekim geçtiğimiz yıllarda Güneydoğu’da sıkça gördüğümüz kadın intiharlarının önceki intiharların etkisiyle arttığını düşünüyorum.

Tabii intiharda yaşam ve çözüm yollarının tamamen tıkandığının kişi tarafından hissedilmesi temel etken. Ancak o yöre kadınının çaresizliği daha önce yaşanan intihar olaylarıyla birleşerek yeni intiharları motive etmiştir.

İntihar saldırılarının da yine belli dönemlerde, belli toplumların kaotik ortamlarında yaygınlık kazandığını gözlüyoruz. Burada da önceki intiharların diğer insanlarca öğrenilmesi, bazı beyinlerde ‘demek ki intihar da yapılabiliyor, intihar da gerekiyor’ düşüncesini oluşturuyor.

Çocuk pornosuyla ilgili internet sitelerinin kişiler tarafından izlenmesinin bile cezai sorumluluğa neden olabilmesinin ardındaki gerçek bu olsa gerek: İnsanlara bu tür uyaranları vermemek, model oluşumunu engellemek.
Örnek alarak, taklit ederek düşünce ve davranış geliştirme çocuklukta en belirgin biçimde yaşanır. Bir anlamda gelişim için gereklidir de bu. Çocuğun ana dilini öğrenebilmesi, sosyalleşmesi bu şekilde olur. Çocuklardaki gibi yaygın ve derin olmasa da modelleme yöntemi yetişkinlerde de yaşanmakta. Üstelik bu birbirinden çok farklı davranış biçimlerinde gözlenebiliyor.

Örneğin boşanmalar en çok anne ve babası boşanmış bireylerde görülüyor. İlginçtir ama araştırmalarla gösterilmiş ki kişisel ilişkilerimizdeki anlık davranışlar bile karşımızdaki kişiden kopyalanabiliyor. Örneğin ilişkide olduğunuz kişi ellerini göğsünde kavuşturmuşsa sizin de aynı hareketi yapma olasılığınız daha yüksek. Yanınızda esneyen biri varsa siz de esneyebiliyorsunuz.

Tüm bunlar topluma sunduklarımızın, özellikle toplum önderlerinin ortaya koyduklarının ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Burada medyaya da büyük görevler düşüyor. Cinsel olsun ya da olmasın şiddet ve istismarı öne çıkarmayan bir yayın politikasının oluşturulması gerek. Hakaretlerle birbirini taciz etmeyen kalemlerin olduğu bir medyadır özlediğimiz.

Bu anlattıklarımdan şiddete zemin hazırlayan sosyoekonomik koşulları göz ardı ettiğim düşünülmesin. Şiddetin önlenmesinde toplumdaki ekonomik adaletsizliğin giderilmesi ve kişinin kendisini mağdur hissetmemesinin önemli bir etken olduğunun bilincindeyim. Ancak bu her şeyi açıklamıyor. Örneğin insanların mağdur olduklarında bile ortaya koydukları davranışlar birbirinden farklılıklar gösterebilmekte. Bu nedenle olumlu davranış kalıplarını öğreten ve pekiştiren bir toplumsal ortam ve kültürel yapılanmaya ihtiyacımız var. Bunun sistemli ve kurumsal olarak sağlanabileceği yer ise okullardır. Şiddeti reddeden bir eğitim politikası ve müfredat programı için bir an önce harekete geçilmelidir. Sonuçların uzun vadede alınacağı düşünülürse harekete geçmenin zamanı geldi de geçti bile.

Özgür, sâkin ülke düşünün gerçekleşmesi bizim elimizde. Kadınları ve çocukları her türlü şiddet ve istismardan koruyup özgürlükleri daha ileriye taşıyacak olan da biziz, korkularımızla yeni yasaklar ve şiddet oluşturacak olan da biz. Tercih ve seçim bize ait.

2592 Tüm Zamanlar 2 Bugün

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir