Tıpta Alternatiflerin Yeri

Hemen her gün televizyonlarda falan bitkinin kanseri tedavi ettiğini, bir başkasının kalp hastalığına iyi geldiğini izliyoruz. Gazetelerde zaman zaman sevgi ve yaşama olumlu bakma sayesinde ölümcül hastalığından kurtulan insanların öykülerini okuyoruz. Pozitif enerji aktarmak suretiyle hastaları tedavi ettiğini söyleyen kişileri bir çoğumuz duymuşuzdur. Bazen bu tür haberler reyting ve tiraj uğruna o kadar abartılmakta ve koca koca manşetlerde sunulmakta ki insanlar mucizevi bir ilaçla kanserin çaresinin bulunduğunu sanmakta, kimi zaman da yanlış tedavilere yönelebilmektedirler. Günümüzde tüm hastalıklar için her zaman ideal bir tedavinin olmaması, insanların bu tür haberlere kolayca inanmalarını sağlamakta, bu da hastaları istismar eden kişilerin çıkmasına neden olmaktadır.

İnsanların tıbbi tedavilere alternatif arayışları yeni değildir. Binlerce yıl öncesine gitmektedir. Mesleki eğitimli doktorların olmadığı dönemlerde toplumun dini liderleri aynı zamanda tedavi işini de yüklenmişlerdi. Özellikle Hindistan ve Uzakdoğu’da, beden sağlığı ve ruhsal durum arasındaki yakın ilişki, tıp anlayışının temelini oluşturmuştur. Hatta 1600’lü yıllara kadar dini liderler Avrupa’da bile tedavinin başlıca unsurları idi. Descartes’in ruhun, felsefe ve din, bedenin ise bilimin konusu olduğunu söyleyen anlayışından sonra geleneksel ve bilimsel tıp arasındaki ayırım belirgin bir hal almaya başladı. Bilim ve teknolojideki muazzam gelişmeler, tıpta büyük ilerlemelere ve insan ömrünün uzamasına neden oldu. Ancak doğal olarak tüm bu gelişmelere rağmen her alanda istenen noktaya gelinemedi. Modern yaşam insan mutluluğunu tam olarak sağlayamadı. Bu durum, insanların yeni arayışlara yönelmesine ve çağlar boyu süren geleneksel yaklaşımlardan yararlanma isteğine yol açtı.

Günümüzde iletişim araçlarının çoğalması, özellikle internetin ortaya çıkmasıyla dünyanın değişik bölgelerindeki bilgilere hızla ulaşılmaya başlandı. Bu da çağdaş tıbbın rutin uygulamalarından farklı tedavi yaklaşımlarının yaygınlaşmasına neden oldu.

Bugün alternatif ve tamamlayıcı tıp, batı tıbbının genel olarak kullanmadığı, üzerinde çalışmadığı, klasik tedaviye alternatif ya da ek olarak uygulanabilen yaklaşım biçimlerini tanımlamak için kullanılmaktadır. Bunun içinde Çin ve Hindistan’da yaygın olan değişik gevşeme ekzersizleri, yoga ve meditasyon, diyet, beslenme ve yaşam değişiklikleri, bitkilerle tedavi, elle iyileştirme teknikleri, farmakolojik, biyolojik ve biyoelektromagnetik tedavi sayılabilir.

Son yıllarda altenatif ve tamamlayıcı tıbba Amerika Birleşik Devetleri ve Batı Avrupa’da ilgi artmış, bununla ilgili bölümler oluşturulmaya başlanmıştır. Bu modern tıbbın öneminin azaldığı anlamına gelmez. Tam aksine yüzyıllardır uygulanan geleneksel tedavi biçimlerinin, bilimsel yöntemlerle test edilmeye başlanması demektir. Bu da yararlı tedavi yöntemlerinin yanlış bilgilerden arındırılmasını sağlayan en büyük güvencedir.

Tıpta yeni tedavi biçimlerine en çok ihtiyaç duyulan alanlardan biri onkoloji, yani kanser bilimidir. Modern tıp bu alanda çok önemli ilerlemeler kaydetmiş, her gün bir yenisi eklenen ilaçlarla gelişimine devam etmektedir. Ancak gelinen noktanın istenenden uzak olması nedeniyle bir çok alternatif yaklaşım ve bitkisel tedavi bu alanda gelişigüzel denenmeye çalışılmaktadır. Halbuki alternatif yaklaşımların kanserde etkili olup olmadığını gösterecek araçlar, yine bilimin ve modern tıbbın kullandığı yöntemler olmak zorundadır. Tedavide etkili olduğu söylenen alternatif tedavi biçimleri, bilimsel olarak kendini ispatladığı zaman bunları kullanmamak için hiçbir neden yoktur. Yeter ki bunların yararlılığı diğer ilaçlarda olduğu gibi gerçek bilimsel araştırmalarda kanıtlanmış olsun. Yalan yanlış ifadelerle bilimsellik kılıfı giydirilmesin. O zaman bu tedavi bir anlamda alternatif olmaktan çıkıp modern tıbbın bir unsuru haline gelecektir.

Çağdaş tıbbın kullandığı ilaçların en az dörtte biri bitkilerden elde edilmektedir. Buna paralel olarak günümüz kanser tedavisindeki bir çok ilaç ta bitki kökenlidir. Ancak bu bitkiler sanıldığı gibi kolaylıkla ilaç haline gelmemişlerdir. Yıllar süren araştırmalar ve karşılaştırmalı çalışmalarla tedaviye girebilmişlerdir. Dolayısıyla günümüz tıbbı karşılaştırmalı çalışmalarda yararı gösterilmemiş bitkileri tedavide kullanmaz. Yararı gösterilenler de ilaç olur.

Bitkilerin, sebze ve meyvelerin doğal kullanımının kanser tedavisinden çok kanserden korunmada etkili olduğunu bilmek gerekir. Kanserden ölümlerin yaklaşık üçte biri tütüne bağlı ise yüzde otuz beşi de yanlış beslenmeden kaynaklanmaktadır. Kanser oluşumu çevresel etkenlerin üst üste binmesi sonucu ortaya çıkan bir süreç olduğundan doğuştan itibaren bir yaşam boyu sürdürülecek sağlıklı yaşam ve beslenme ile kanser riskini azaltmak mümkündür. Bunun için önerilecek en pratik yol sigara içmemek, alınıyorsa alkol miktarını azaltmak, hayvansal protein ve yağlardan kaçınmak, ekzersiz yapmak, kilo almamak, diyette sebze ve meyveye ağırlık vermek, bir cins besin yerine değişik sebze ve meyveleri tüketmektir.

Kanser oluştuktan sonra kullanılan doğal bitkilerin ve vitaminlerin kanseri tedavi ettiğine dair kesin veri yoktur. Bu durumda yapılması gereken standart tedaviyi uygulamak, gerek duyulursa doktor kontrolü altında tamamlayıcı tedaviye yer vermektir.

Çağımızdaki informasyon kirliliği kanser hastalarının yanlış tedavilere yönelmesine neden olmaktadır. Bu nedenle standart tedaviyi bırakan bir çok hasta vardır. Bu kişiler doğallığı nedeniyle zararsız olduklarını düşündükleri bitkileri kullanmaktadırlar. Ancak doğal olan her şey zararsız demek değildir. Doğa, en yaralı maddeleri içinde barındırdığı gibi en zararlıların da kaynağıdır. Bunun en basit örneği sigara ve morfindir.

Kanserde stresin rolünü de çok abartmamak gerekir. Yoğun yaşanan üzücü olayların bağışıklık sistemini baskılayabildiğine dair bazı bilgiler olmakla birlikte bunun kanser gelişimi üzerindeki etkisi net değildir. Kanser olan bir kişinin pozitif düşünmesi, mutlu yaşam sürdürmesi diğer insanlarda olduğu gibi yaşam kalitesinin yükselmesine neden olur, ama bir mucize ile kanserin yok olmasını sağlamaz.

Bir yerde bilinmeyen varsa orada çok ‘bilen’ vardır. Bu, günlük yaşamda olduğu gibi bilimde de böyledir. Kesinlik kazanmamış bir bilgi için ne kadar çok hipotez ortaya atılır. Tıpkı, açıklığa kavuşturulamamış toplumsal olaylar için üretilen komplo teorileri gibi. Bu tıpta da böyledir. Hele bilinmeyenin umut arayışıyla birleştiği yerde söylentiler durmak bilmez, alternatiflerin ardı arkası kesilmez. Bunların ancak çok azı doğrudur. Bu umut kırıcı gibi görünebilir. Ancak başarılı olmak istiyorsak önce gerçekleri cesurca ortaya koymalıyız. Sanal dünyada yaşamakla bir yere varılamayacağını bilmek gerekir. Gerçekleri ortaya çıkaran ise modern tıp anlayışıdır. Alternatif tıp günümüzde kendine bir yer bulacaksa bu modern tıbbın süzgeçinden geçmek suretiyle olacaktır. Bu nedenle batıda üniversitelerin alternatif tıp bölümleri açmaları hastalar için en büyük güvence, insanlık için en doğru ve yararlı yaklaşımlardan biridir.

2669 Tüm Zamanlar 2 Bugün

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir